Antikor bağışıklığın tek garantisi mi? İşte 10 soruda antikor dosyası

Koronavirüste son günlerin en gündemdeki konularının başında “antikor” geliyor. Osman Müftüoğlu, antikorlara dair bilinmesi gerekenleri bugünkü köşesine taşıdı.

Yayın: 15 Şubat 2021 - Pazartesi - Güncelleme: 15.02.2021 10:47:03
Editör -
Okuma Süresi: 8 dk.
554 okunma
Google News

İşte Osman Müftüoğlu'nun o yazısı..

 

Hatırlayalım, bağışıklık sistemimiz ister virüsle doğrudan karşılaşsın, isterse de aşılarla bedene giren virüs parçacıklarıyla uyarılmış olsun, netice fark etmiyor. Hemen ve anında, farklı yapı ve güçte antikorlar üretmeye başlıyor. Bu antikorlar da bizi en azından belirli süre “daha sonraki virüs saldırılarından koruyarak” yeniden hastalanmamızı önlüyor. Antikor üreten bağışıklık hücrelerimizin de B lenfositleri olduğu biliniyor. İsterseniz gelin, tam da bu noktada biraz daha ayrıntıya girelim...

 

HASTALIKTA ANTİKOR ÜRETİMİ NASIL OLUYOR?

 

COVID-19 enfeksiyonu geçirenlerde bağışıklık sistemi en geç 2-3 hafta içerisinde antikor üretmeye başlıyor. Başlangıçta “IgM antikorları”nın üretimi ön plandayken bunlar genelde zamanla azalmaya, yerlerine daha güçlü ve kalıcı oldukları iyi bilinen “IgG antikorları”na bırakıyor. Ancak IgG antikorlarının üretimi de zaman içerisinde -ortalama 6 ila 12 ay- azalmaya başlıyor.

 

ANTİKOR ÜRETİMİ HERKESTE FARKLI MI?

 

İster IgM ister IgG yapısında olsunlar, üretilen antikorların miktarı kişiye göre değişiyor. Enfeksiyonu hafif geçirenler ya da belirtisiz atlatanlarda antikor düzeyleri hem daha düşük oluyor, hem de daha kısa süre içerisinde -ortalama 2 ila 3 ay- üretim de azalmaya başlıyor. Hatta hastalananların 4’te 1’inde sıfıra inebiliyor. Diğer taraftan “yaş” ve “cinsiyet” de önemli birer ayrıntı. Beden yaşlandıkça hem daha az antikor üretebiliyor, hem de ürettiklerini daha kısa bir sürede kaybedebiliyor. Net ve açık olmasa da kadınların antikor üretmede erkeklerden biraz daha başarılı oldukları düşünülüyor.

 

BAĞIŞIKLIĞIN TEK GARANTİSİ ANTİKORLAR MI?

 

Yeni koronavirüse karşı antikor üretmiş olmak ve o antikorları taşımak, yani antikor bakımından güçlü olmak herkes için önemli, hem de çok önemli bir avantaj. Zira ister hastalıktan sonra, isterse de aşılarla üretilsinler, antikorlar bizi orta veya ağır bir enfeksiyon geçirmekten ciddi ölçüde koruyabiliyor. Herhangi bir nedenle virüs bize bulaşırsa antikorlar daha bulaş olur olmaz virüsün üstüne çöküyor; onu hareketsiz ve etkisiz hale getiriyor. Ne var ki nasıl üretilmiş olurlarsa olsunlar, bedenimizdeki antikorların azalması ya da negatifleşmesi bağışıklığımızın sıfırlandığı anlamına da gelmiyor. Zira o antikorları üreten B lenfositlerin bir alt grubu daha var. Onlar, “hafızaları” yani “bellek kapasitesi” ile ünlenmiş olağanüstü yetenekli hücreler.

 

LENFOSİT BELLEĞİNE GÜVENELİM Mİ

 

Bellek kapasiteleriyle ünlü “BELLEK B LENFOSİTLERİ” çok önemli işlevler üstleniyor ve bu hücreler varlıklarını yıllarca sürdürebiliyor. Dolayısıyla bedenimizde hiç antikor kalmamış olsa bile bu “hafızaları güçlü B lenfositler” virüsle yeniden karşılaştıklarında onu anında tanıyor ve yeniden virüse karşı antikor üretebiliyor. Ayrıca bağışıklık gücümüz sadece antikorlara ihale edilmiş değil. Bağışıklık sistemimizde antikorlardan çok daha güçlü, çok daha etkili başka ayrıntılar da var.

 

‘T LENFOSİTLERİ EŞİTTİR ÖZEL KUVVETLER’ Mİ?

 

Evet, antikorlar önemli birer silahımız. Virüse yapışıp onu hareketsiz hale getiriyor, hastalık yapmasını önlüyorlar. Ama bu virüslerle göğüs göğüse süngü savaşı veren “T LENFOSİTLERİ”mizi de unutmamamız lazım. Bunlar da tıpkı B lenfositleri gibi, virüsle ilk karşılaştıkları andan itibaren alarm haline geçiyorlar ve savaşa anında katılıyorlar. Ama yine bunlar da belleklerine virüse ait izleri kaydedip yeni bir virüs saldırısı olması durumunda “hazır ve eğitimli güçler” olarak anında devreye giriyorlar. Kısacası “Antikorum bitti, tükendi. Ben ne yapacağım şimdi?” diye üzülmeyin. B ve T lenfositlerimizdeki hafıza sisteminin gücü her zaman az ya da çok işe yarayacaktır.

 

ANTİKORLARIN GÜÇLERİ AYNI MI?

 

Virüsün dikensi çıkıntılarına karşı oluşturduğumuz “spike IgG” antikorları ile virüsün esas yapısına karşı ürettiğimiz “NÜKLEOKAPSİD IgG” antikorlarının güçleri, dayanıklılıkları ve seviyeleri farklı olabiliyor. Özeti şudur: Bedenimizdeki antikor düzeyi zamanla azalsa bile, virüs ile tekrar karşılaşmamız durumunda yeniden antikor üretme potansiyeli olan hücrelerimiz varlıklarını uzun süre koruyabiliyor. “Toplum/sürü bağışıklığı” olarak tanımlanan durumun arkasındaki temel güç de zaten bu olumlu sonuçtur. Hastalığı geçirerek ya da aşılanarak geliştirdiğimiz bağışıklığın toplam gücü, antikorların varlığından çok daha uzun, güçlü ve önemlidir. İsrail’de yoğun ve hızlı aşılama sonrasında birdenbire sert düşüşe geçen vaka sayıları aşılamanın sağladığı bağışıklık gücünün göstergesidir.

 

AŞI OLMADAN ÖNCE ANTİKORLARA BAKILMALI MI?

 

Daha önce de belirttim: Ürettiğimiz antikorların birden fazla çeşidi var. En etkili olanların ise virüsü tamamen etkisiz kılan “baskılayıcı/nötralizan antikorlar” olduğu biliniyor. Ne var ki bu antikorları ölçmek oldukça zor ve pahalı. Bu nedenle de günlük pratikte nötralizan antikorlara bakılamıyor. Onların yerine benzer sayılan ve spike proteinlerine karşı geliştirilmiş (S-protein) antikorların seviyeleri ölçülüyor. Bu antikorların varlığının aşılama öncesinde araştırılmasına ise gerek duyulmuyor. Zira böyle bir stratejinin hem zaman, hem de ekonomik kayıplara yol açacağı düşünülüyor.

 

GÜVENLİ ANTİKOR DÜZEYİ NE OLMALI?

 

ANTI-S IgG antikorlarının güvenli düzeyini belirleyen standart bir değer halen mevcut değil. Farklı firmalar, ürettikleri farklı yöntemler için farklı rakamlar verebiliyorlar. Bu nedenle de antikorlar için ortak bir güvenlik rakamından bahsetmek yerine, testi yapan laboratuvarın belirlediği eşik değere itibar etmekte fayda var. Genel olarak antikor değeri 1’in üzerindeyse bağışıklık yanıtının olduğu kabul ediliyor.

 

ANTİKORUM VAR, AŞI OLAYIM MI?

 

Antikor tayinleri pahalı, zor ve zaman alıcı süreçler. Bu nedenle aşılamalar yapılırken kampanyalarda aşı öncesi rutin olarak antikorların varlığını araştırmak hiçbir ülkede uygulamaya sokulmadı. Ortak görüşe göre, böyle bir araştırmaya gerek de yok zaten. Diğer taraftan hastalığa karşı oluşturulan antikorların da ortalama 5-6 ay kadar bedende kaldıkları biliniyor. Bu nedenle uzmanlar hastalığı geçirenlerde yeni bir COVID-19 enfeksiyonunun oluşmasını önlemek için en erken 2, en geç 6 ay sonra yeniden aşılanmayı öneriyor. Kanaatime göre, aşının muhtemel yan etkilerine göre çekinceler ve aşıya olan ihtiyaç ve aciliyet de dikkate alınarak imkân bulunan durumlarda daha önceden hastalığı geçirenlere aşılanmadan önce antikor düzeyine bakılmasında fayda var.

 

ANTİKORLAR BİZİ YÜZDE 100 KORUR MU?

 

İster hastalığı geçirerek ister aşılanarak bağışıklık kazanmış olalım, kazandığımız bağışıklık ister antikorlar veya savaşçı T hücreleri ile isterse de her ikisinin ortak marifetleri sayesinde sağlanmış olsun, sonuç fark etmiyor: Bağışıklığımız bizi hastalanmaktan veya hastalığı ağır geçirmekten, daha da önemlisi hastalık nedeniyle ölmekten koruyabiliyor. Buna karşılık virüs -mevcut bilgilerimize göre- bağışıklık kazanmış kişilerde de ağızda, burunda ya da boğazın herhangi bir yerinde yerleşip saklanabiliyor. Neticede bizi hasta edemiyor ama onu etrafa yaymamıza yol açabiliyor. Bu nedenle salgın bitene kadar maske ve mesafe meselesi hep gündemde tutulmalı. Ama yine de bilelim ki bağışıklık kazanmış birinin yaydığı virüs miktarı, enfekte ya da hasta birinin yaydığı virüs miktarından çok daha az oluyor. Ayrıca net olmasa da bazı aşıların bu “virüs yayma” meselesine de engel olabileceği düşünülüyor.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.