Engelleri birlikte aşalım
2020 yılı verilerine göre kamu kurumlarında yaklaşık 71 bin 500 olan özürlü kotasından yalnızca yaklaşık 15 bin kadarı istihdam edilmiş. Aynı durum özel sektör için de geçerli. İşsizlik oranında genel bir azalış olsa dahi bu, özürlü bireyler için çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Genel olarak özürlülük ile istihdam arasında olumsuz bir ilişki var. Cinsiyetin devreye girmesi ile bu ilişki daha bir eşitsizlik halini alıyor.

Her yıl 10-16 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Engelliler Haftası'nda Engelli bireylerin toplumsal yaşamda karşılaştıkları sorunlar hakkında farkındalık yaratılıyor. Özürlülük bedensel fonksiyonlardaki hasarlardan kaynaklanan kayıpların yarattığı sosyal dezavantajlar olarak tanımlanıyor. Akraba evliliği, gebelik sırasında yanlış davranışlar, aşı olmamak, iş kazaları, trafik kazaları ve silahlı çatışmalar gibi nedenlerle doğuştan veya yaşam sırasında meydana gelen sebeplerle bireyler sakat kalabiliyorlar.
Ülke nüfusumuzun büyüklüğü hepimiz tarafından bilinen bir gerçek. Ama bu nüfusun ne kadarını engelli bireylerimizin oluşturduğunu çoğumuz bilmeyiz. Araştırmalar sonucunda ortaya çıkan tablo hiç de önemsenmeyecek gibi değildir. 1990 nüfus sayımına göre ülkemizdeki engelli bireylerin oranı 14'tür. Bu rakam herhâlde bizlerin engelli bireylerimiz için ne kadar çalışmamız gerektiği hakkında bilgi vermektedir. Ayrıca her insanın bir özürlü adayı olduğunu düşünürsek herhâlde yapılacak çalışmaları çok daha fazla önemsemek gerekir.
Ülkemizdeki özürlü bireylerimizin çoğunluğunu 3.5 oranıyla konuşma engelli bireylerimiz oluşturmaktadır. Konuşma engellileri sırasıyla 2 ile üstün zekâlılar, 2.03 ile zihinsel engelliler, 1.4 ile ortopedik engelliler, 0.06 ile işitme engelliler, 0.02 ile görme engelliler takip etmektedir.
Ülkemizde ve halen Avrupa Birliği ülkelerinde özürlüler büyük sosyal dezavantajlara maruz kalıyorlar. Bunun sonucu olarak da sosyal yaşamda eşitsizlikler ortaya çıkıyor. Bu açıdan bakıldığında, özürlünün ve özürlü olmanın tanımı farklı bir boyut kazanıyor.